Bu sefer sabahın erken ışıklarıyla yola koyulmuş, göl yanındaki kırağı kırılmadan tarlalara varmışlardı. İlk aşamada gemiyi indirip sistemi ilk denemeler için hidrojen ile doldurdular. Güneş panelleri daha yerleştirilmediği için gemiye direk getirilen hidrojen tüpleriyle aktarım yapıldı.
“Çok soğuk ya. Buranın gecesi de sabahı da insanı donduruyor be abi.” dedi Onur.
“Haklısın. Hiç bu kadar erken dışarıda olmuyordum. Çok acayip soğukmuş ya. Otelin şöminesi gözümde tütüyor.”
Az ileride Mesut, Baran ve Selma canavarın prototip kafasını gerçeği ile değiştiriyorlardı. Arif onlara aracın arkasından uzattığı bir el vinci ile yardım ediyordu. Kafa el ile kaldırılamayacak kadar ağır ve büyüktü.
“Az daha indir. Hah indir... oturuyor Arif abi bırak, bırak. Şimdi şu kablo bağlantılarını yapalım. Vakumu da kapatalım sonra da Merve sen son rötuşları yaparsın.”
Merve pek oralı değildi. Şimdiden aracın etrafında hareket ediyordu. Sekiz metrelik botun artık yaklaşık dört buçuk metrelik bir yüksekliğe ulaşabilen bir boynu vardı. Uzaktan bakıldığından bağlantı noktalarını anlamak imkansızdı. Desen ve pullarla birlikte kaybolan yarı asimetrik bir bağlantı yapılmıştı. Dışarıdan bağlantı noktaları anlaşılsa bile simetrik olmadığından yapay bir sistem olduğun anlaşılsın istemiyordu Merve ve bunu başarıyordu.
Kafa yerine oturduktan sonra palet ve kafaları uzaktan kumanda ile kontrol etmeye başladılar. Uzaktan izleyen Serkan Abi yine çok ilgiliydi. Hatta bu sefer işe yaramak için yanından bir termos getirmiş, millete çay dağıtıyordu. Ama kim sahada ne yaparsa yapsın göz ucuyla bu birleştirilmiş ucubeye, bu tarihten kaçmış canavar bakıyordu.
Şu haliyle korkunç bir yaratıktı. Arka ayakları ördek paletlerinden çok daha kaslı bir memeliye benzetilmiş ama hala perdeliydi. Uzun bir kuyruğu timsahlar gibi dikey iki boyutluydu. Su içerisinden bir o yana bir bu yana gerekirse sallanabiliyordu. Korkut gövdesini hep tombul düşünmüştü. Fakat Merve aslında ona sağladığı fosilleri iyi incelemiş, yaratığa hidrodinamik uzun basık bir gövde vermişti. Kimse bunun altında eksi bir gemi var diyemezdi. Ön bacaklar daha uzundu. Sanki evrimini tamamlayamamış az kalsın su dışına çıkıp yürüyebilecek şekilde uzundu. Ön ve arka bacakları arasındaki asimetriklik ve değişiklik insanın kafasını karıştırıyor ama olanaksız olarak yer etmiyordu.
Şimdi yaratık palet darbeleriyle biraz ilerledi. Dev cüsse üç beş metre ilerlerken herkesin ağzı açıktı. Ön ayaklarını foklar gibi kendini ileri itmek için kullanıyor o garip boynuzlu kafası ileri doğru kendini ıkına ıkına atıyordu.
“Suya sokuyorum. Son ki üç dört” ve cup diye koca cüsse suya kaydı. Artık suda sırtının çok az bir kısmı ve boynu gözüküyordu. Su altında kalan kısım şimdi girişin etkisiyle kalkan çamur dibe çökünce seçilmeye anca başlandı.
“Her şey yolunda gözüküyor. İçeride sızıntı yok ve bağlantı kaybı da yok. İyi, iyi.” Onur ve Mesut önündeki ekrana bakıyordu.
“Şimdi basit şeylerle başlayalım. Bir oraya, bir buraya gitsin şöyle iki üç yüz metre” dedi Serkan abi. Korkut biraz şaşırmış olsa da kendi yüzüne avanak gibi bakan iki gence kafasını sallayarak onay verdi. Belli ki Serkan abi de kendini kaptırmış, takımın bir parçası olmaya karar vermişti.
“İlk olarak basit hareketleri deneyelim. İleri doğru beş yüz metre kulaçlı yüzüş.” Diye tekrarladı.
“Tamam abi programı aktive ediyorum. Boyun dışarıda ileriye doğru yüzüş başlıyor. Tamam.” dedi Baran telsizdekilere.
Gözlemci grup yaratığı izliyor, not alıyordu. Yanından süzülen suda peltek ayaklarla dalgalanmalar oluyor, boyun ileriye doğru biraz atılıyordu. Hayvan dik başlı kuğu gibi gölün üstünde süzülüyordu.
Büyülü bir andı. Bilmeseler tarih öncesi bir yaratığın gölde yüzdüğüne her biri inanırdı. Şimdi yaratığa baktıklarında Merve’nin birçok dediği şeyi daha iyi görebiliyorlardı. Saatlerce uğraşılan ayrıntıları, o deri altında hareket eden kas liflerinin hepsinin bütüne olan katkısını gözleriyle görüyorlardı.
“Çok iyi Baran, tam not!”
“Daha dur bakalım dönüş geliyor. Son ki üç. Başlıyorum.”
Düğmeye basmasıyla otomatik olarak hayvan yana yattı ve kıvrak şekilde döndü. Burada yüzgeç ayakların kullanımı hem hızı artırıyor hem gemi gibi bir dönüşten çok daha kıvrak bir dönüşe olanak sağlıyordu.
“Şimdi hızlı yüzüşe geçiyorum. Kafayı suyun içine daldıracağım. Şans dileyin!”
Kafanın su ile teması ve yalıtımı son günlerin sıcak konularından biriydi. Görüntü ve hareket olarak kafa ve boyun çok iyi olsa da ana gövde ile bağlantı kısmında yalıtım sorunları ortaya çıkıyordu.
Hayvan yavaşça boynunun büyük bir bölümünü suya yatırdı ve biraz öne eğildi. Kafası bir timsahın kafası gibi suyun üstünde kalmıştı. Şimdi çok daha hızlı bir şekilde yüzüyor, hızlı bir yarış arabası gibi suyun içerisinden şerit değiştiriyordu.
“Aslında bunu su drone yarışlarında bile kullanabilirmişiz. Şu hale bak, yaratık çoştu.”dedi Mesut telsizden. Kağıt üzerinde ne kadar hızlı gidebileceğini üç aşağı beş yukarı hesaplamışlardı ama gözle görmek ayrı bir şeydi.
Baran önündeki bilgisayardan bir menüyü açıp değerleri okudu.
“İyi duruyor bir sızıntı gözükmüyor. Dalışa geçirelim şunu bakalım.”
Yaratık tekrar kafasını kaldırarak kıyıdakileri kafasıyla selamladı. Baran giderek işin ehli oluyordu.
“Oha resmen bizi selamladı.” dedi Serhat abi şaşırarak.
“Ee ne de olsa biraz şov bisiness olayımız var.”dedi Baran bıyık altından gülerek.
Hayvanı dalışa gönderdiklerinde boyun ve paletlerin ne kadar işe yaradıklarını gördüler. Karabatak gibi koca cüsseli yaratık birden suda kayboldu.
“Hala iyi durumdayız,hiçbir sızıntı yok.Yaptık galiba ya” dedi Baran.
Mesut şimdi yanlarına gelmiş su altı uzaktan algılama verilerini inceliyordu.
“Göl de baya ilginçmiş ya. Şuraya bak, şuraya şuraya. Bence dibe oturmak için güzel bir yer.”
“İlk önce biraz dolaşalım ondan sonra uyku moduna geçelim.” diye itiraz etti Baran.
Yaratığın su içerisindeki hareketini sanal haritada takip ediyorlardı. Üç boyutlu haritada yaratığın temsili ikonu gölün içerisinde hızla ilerliyordu. Ardıdan yine su altından bir dönül manevrası yaptı. Suyun dışında bir hareket gözükmüyordu, göl sakin ve ıssızdı. Tekrar bulundukları yerin biraz ötesindeki kuytu kısma geldiler. Burası belki on metre derinlikteydi. Eğer dipte bir sıkıntı olursa makineyi su üstüne çıkarmak için uygun bir nokta sayılırdı.
“Otomatik pilotu aktive ettim. Şimdi uygun bir yer bulup uyku moduna geçmesi lazım” dedi Baran.
Selma ve Onur bu kısım ile çok ilgileniyorlardı. Yazılımları robotun etrafını tarayıp tanımlamasını ve uygun bir noktada gelip kendini kapatma pozisyonunu almasını sağlıyordu.
Haritadan hala onun yaydığı sinyali görebiliyorlardı.
“İşte gidiyor....evet evet...ara oraları işte. Aha durdu.” dedi Onur haritadan bakarak.
Yaratık küçük bir yuvarlak yapıp deniz tabanında bir yere çöktü ve başını yere indirdi. Biraz yüzgeçleriyle taban kumunu kaldırarak kendini hafifçe gömdü. Artık göl tabanından haritaya göre pek de farklı değildi.
“İşte ya, işte bu. Oha ya düşündüğümden da iyi oldu.” dedi Selma.
“Benim de, benim de. Hayalimdeki canavar oldu. Hiçbir projeme bu kadar destek almamıştım.” dedi Merve yanında.
“Belki başka projelerde birlikte çalışmaya devam ederiz.”
“Başka canavarlarda mı? Tuz gölü canavarı mı?” diye güldü Merve.
“Neden olmasın. Küçük bütçeli bir göller yöresi canavarı da olur. O gölden bu göle gider durur arada. Yarı zamanlı canavar.”
“Şimdi şu yurt dışından aldığımız hidrojen pompa kablosuna bağlanalım. Biraz yeniden mama lazım yavrucağımıza” dedi Baran.
Yaratık haritada ilk denize girdiği yerin çok yakınına geldi. Borular burada döşenmişti. Su altından boruyu ve başlığını birkaç kez takıp çıkarmışlardı. Boyun ve ağzı bir robotik el gibi kullanıyor ve ağızlığı depoya bağlıyordu.
“Ve şimdide ağzı bağlayalım ve hidrojen depolarımızın dolduğunu görelim.” dedi Baran.
Ekrandan gözlerini hiç ayırmıyordu. Mesut da arkasında gölge gibi onu izliyordu. Ekradan iki depoyu sembolize eden tankların rengi boş gri çerçeveden güzel dolu bir açık maviye dönmeye başlamıştı. İlk deponun iki bölü üçü dolmuştu ki Mesut bağırdı.
“Abi su alıyor. Şuna bak su girişi var.”
“Tamam tamam belki durur çok küçük bir şeydir.” Ama ekran kilitlenmişti. Çok bir bilgi gelmiyordu artık. Ekran tekrar bilgi geldiğinde durum çok daha kötüye gitmişti. Canavar baya baya su alıyordu.
“Benim suçum mu acaba? Yoksa izolasyonu yapamadık mı boynu takarken?” diye Merve endişeli endişeli ortaya konuşuyordu. Ortamda bir panik havası hakimdi.
“Çabuk yaratığa sığ sulara gelmesi için komut ver.” dedi Korkut panikle.
Baran şu anda bütün foksiyonları kapamış, hidrojen hortum çıkışını bile yapmadan canavara karaya komut verdi.
Ondan sonra bir beş dakika haber alamadılar. Alet komutu aldı mı ne kadar ilerleyebildi hiçbir fikirleri yoktu.
“Yok bu benim suçum ya. Daha fazla test yapmalıydı. kayboldu işte alet. Bağlayacaktık bir iple falan. Abi çok özür dilerim ne desen haklısın.” dedi Baran mahcup. Genç mühendis vicdan azabıyla yerinde kıvranıyordu.
“Diyeceğim o;Saksıyı çalıştır. Boş ver ne yapaliyoruz bakalım. Yok mu aklınıza gelen bir şey yahu?”dedi Korkut. Sesinin hafifçe yükseltmişti. Çocuklar yenilgi ve matem havasına girmişler bekliyorlardı.
“Yani harita çalışmıyor kim bilir nereye gitti.”
“Evet belki de o kuytu göl tabanındaki yere ölmeye gitti.”
“Oğlum salak salak konuşmayın. Yaratık mı bu. Makine bu makine. Bulmamız lazım onu.”
“Abi ama bulunmasın diye yaptık yaratığı. Radarlarla falan çok zor hareketsizken nasıl olacak yani?”
“Göremiyoruz da, nereye gitti acaba kim bilir!”dedi Mesut umutsuzluk içinde.
“Kabloyu çekin”
Herkes arkadan konuşan Serkan abiye döndü. “Diyorum ki hani o boru mu kablo mu ne varsa onu çekin işte. Ağzındandır hala o şey,bırakamaz onu kolay kolay. Oltadaki balık gibi çekersiniz.”diye ekledi.
“Hay ağzını öpeyim Serhat Amca ya.” dedi Korkut.
“Abi ama boruya zarar veririz o kadar özenle döşemişlerdi.”
“Napalım yani makineyi kayıp mı edelim? Oldu bir kere. Atıf !! Atıffff!!!” diye uzaklara bağırdı.
“Evet abi noldu bitti mi gidiyor muyuz?”
“Yok alet takıldı, şu borunun sonunda olması lazım. Çekip almamız lazım.”
“E peki abi arabayı getireyim bir de halat. Boruyu çekiyorum o zaman.” dedi Atıf. Adam rahatlığı çocukları şaşkına çevirmişti. Arabanın arkasındaki konteynerde birkaç dakikada kayboldu.
“Bakın gördünüz mü Atıf ne kadar sakin. Gidiyor işini yapıyor kafası rahat. Şimdi herkes öyle yapsın yardım etsin. Şu boruya da ne kadar az zarar verebilirsek o kadar iyi.”
On dakika içinde borunun yüz metresini su dışına çekebilmişlerdi. Bunu yaparken olabildiğince boruya zarar vermemeye çalışsalar da güzelce yerleştirilmiş bir boruyu yerinden sökmüşlerdi nihayetinde. Borunun sonunda bir ağırlık olduğu belli oluyordu.
Baran aşırı mutsuzdu. Kendin bundan sorumlu hissediyordu. Korkut’un dibinden ayrılmıyor ve panik halindeydi.
“Abi telafi edicem söz. Böyle olmamalıyıdı.”
“Tamam oğlum. Nerden bilcen herkes ilk defa yapıyor bu işleri. Sıfır hata mı yapacaktık.”
“Yok abi bak arkadaşlar her şeyi ne güzel yapmışlar. Ben yapamadım.”
“Tamam oğlum tamam. Sonra konuşuruz.”diye konuyu kapamaya çalıştı Korkut.
Canavar yavaş yavaş su üstüne çıktı. Deniz tabanına sürtmekten altı biraz sıyrılmıştı. Hemen bir falçata ile bağlantı noktaları ve dolgu silikon kısımları açıldı.
Kafa bağlantıları ve aksiyon kabloları ortaya çıkar çıkmaz.“Ohh be kafa sağlam gibi Selma”diye bağırdı Onur. En azından bu da bir şey diye düşündü Korkut.
“Şu alt kısımlar acayip aşınıyor başka bir şey yapmam gerekecek buna” diye söylendi Merve yaratığın ana gövdesini görünce.
Asıl zarar içerideydi. Yakıt pilleri çamurla kaplanmıştı ama hala çalışır durumda gibiydi. İçerisi pis su ve balçık dolmuştu. Hidrojen tanklarının bağlantı noktasından yosunlar ve pislik sıkışmıştı. Belli ki su altı pompalama işlemi sırasında bu bütün olaylar cereyan etmişti.
Öte yandan koydukları küçük bilgisayar beyni yanmıştı. Aletin Baran’ın son emirlerini yerine getirmesi bile bir mucizeydi. Kablo yuvalarının bazıları balçıkla tıkanmış ve sol ön yüzgeç motoru da yanmışa benziyordu. Pompa alık sistemi tamamen bozulmuşa benziyordu. Dışarıdan su aldıkça sistem daha da kötü bir hale gelmişti. Kıyıya çıkarılana kadar pompaya sıkışan yosunlar tıkanıklık yaptığı için içeriye daha fazla su almamıştı.
Çabucak parçaları söküp canavarı da kamyonun arkasına bağlı kızağa çektiler. Yola koyulduklarında Baran mahcup mahcup kamyonun camına yaslanmış anlamsızca dışarıyı seyrediyordu. Korkut da bu sırada endişeliydi. Bir taraftan olan her şey için kendini suçlayan çocuğa ne diyebileceğini düşünüyor bir taraftan akşama Yiğit’e atması gereken ilerleme videosu onun kafasını meşgul ediyordu. Otele gidip bir kahve koymayı ve her şeyi etraflıca masaya yatırmayı ne de çok istiyordu. Kamyondaki ve arkada onları takip eden binek otomobildeki tek aceleci insan o değildi. Takım çabucak otele varıp tüm aletleri tekrar söküp takma peşindeydi. Her grup sorumlu olduğu parçaları gözden geçirip zarar kontrolü yapmak istiyordu. Serkan abi de diğer arabada diğerlerini avutuyor olmalıydı.
Göz kararı gördüğü kadarıyla kafasında bir zarar hesabı yaptı. Yine ikiyüzbin üçyüzbin lira içeride olmalıydı. Alabileceği borçlar tükenmişti, Serkan abiden belki biraz daha isteyebilirdi ama yolun sonuna geldiğini hissediyordu. Bunun üstüne bel bağladığı hareketlenmeyi bırak bir de yaz sezonunu başında otelini kapalı tutmuştu. Şimdi o sert kahveye gerçekten ihtiyacı vardı...