Ertesi sabah takım denizin kenarındaki yeni arsalarında makineyi suya indiriyordu. Arif eski bir bot çekçeki bulmuştu. Şimdi canavarın gövdesi olan bot kısmını böyle taşıyorlardı. Yeni çekçek ile aracı göle indirmek aslında kolaylaşmıştı. Biraz eğim verdiğinden kendiliğinden demir ızgaralar üzerinden kızaktaymış gibi çekçekten suya kayıyordu. Geri alıp bakım yapıldığında da iyi durumdaydı.
Güneş batışa geçmişti ama hava zaten tüm gün boyunca soğuktu. Testleri için ne olur ne olmaz akşam saatlerinde alana inmeyi tercih ediyorlardı.
Bugün büyük günlerden biriydi. Tarih on nisanı gösteriyordu. Normalde üç günde bir proje detaylarını konuşmak için otel salonunda toplanıyorlar ve ilerideki adımlara karar veriyorlardı. Bunun aksine bu gün tüm takımın sahada toplandığı ender zamanlardan biriydi.
Sol tarafta bottan biraz uzakta robotikçiler Selma ve Onur makinenin yüzgeçlerini test ediyorlardı. Botun yanından çıkan dört tane ayağımsı paletin hareket testlerini bilgisayardan kontrol ediyorlardı. Dediklerine göre eğer dipte falan çamura takılırsa bu dört ayak yardımıyla araç sıkıştığı yerden kendini kurtarabilirdi. Sadece kozmetik bir eklenti olmaması, foksiyonel olması onlara göre önemliymiş.
Baran, Merve ve Mesut ise aracı çok yakındılar. Baran uzaktan kumanda ile aracın itkisini kontrol ediyordu. Merve ise son eklediği dış kaplamanın silikon kısımlarına bakıyordu. Artık ana gövde dev bir kaplumbağa ve kertenkele arası bir yaratıkmış gibi duruyordu. Gövdenin üstünden anti radar parçalar slikondan yapılmış kabuk ile çok güzel şekilde birleşiyordu. Gerçekten de Merve iyi iş çıkarmıştı. Gövde asıl şimdi mitolojik yaratıklara benziyordu. Tam bir simetri olmaması da Korkutun şimdi bakınca hoşuna gitmişti. Bazı yumrular ve kısımlar gövdenin diğer kısmında yoktu sadece ana doku kendini tekrar ediyordu. Robotik kafa yerine şimdilik idareten bir şey yerleştirilmişti. Anti-paparizi sprey sıkıldı mı sıkılmadı mı anlaşılmıyordu.
“Merve sıktın mı spreyi?”
“Korkut sordun ya sıkmadım tabi ki. Fotoğraf video çekip yollayacağız ya askeriyeye.”
“Haa doğru tabi. Aklımdan çıkmış.”
Gövdenin içine yerleştirilen yakıt pilleri ve hidrojen depolarından hiç haber yoktu. Arazinin yanından yere gömülmüş bir hidrojen borusu suya dalıyordu. Nihai amaç su altında da hidrojeni araca gönderebilmekti.
“Ya acaba makinenin içine mi koysaydık elektrolizörü. Ya da direk pille mi şarj etseydik. Böyle deniz altından boru falan zor oluyor. Elektrik kablosuyla daha kolay mı olurdu acaba?” dedi Baran endişeli.
“Ya pil kaldırmaz bu kadar ani enerji çekimlerini yakıt pili lazımdı. Hem iyi balast oluyor denge açısından. Statik açıdan kaldırmazdı.”dedi Mesut
“Elektrölizörü zaten göremiyoruz öyle bir gömmüşsünüz ki.” dedi Korkut
“Abi ondan Serhat Abiler yardımcı oldular. Bak şurada kapağı var.”
“Hani nerede?”
“Aynen abi. İşte o biçim saklamışlar” diye güldü Mesut.Korkut Mesut’un zevzekliğine homurtu ile karşılık verdi. Sorusuna gerçekten cevap veren Baran oldu.
“Şurada abi bak.” iki adım ilerlediler ve yerde bir kamufle olmuş bir ipi çektiler. Çalı çırpı arasından küçük bir geçiş açıldı. Anca birinin eğilerek girebileceği küçük bir çukurdu. Girişten aşağıya inen beş basamaklı küçük bir merdiven ile aşağıya inilebiliyordu. Aşağıda karanlıkta iki
makine ve üstlerindeki led lambalar seçilebiliyordu. Büyükçe olan duşakabin gibi gözüken elektrolizörden çıkan boru kendilerinin indiğin küçük basamağına arkasından kayboluyor, göle doğru toprağa gömülüyordu.
“Oha. Akşam fotolarını görmüştüm ama bu biraz fazla olmuş. Ne biçim kamufle etmişler.”
“Abi,Yiğit abinin gönderdiği askerler gelip her şeyi düzdüler. İlk defa bir projeme tam uygun inşaat gördüm açıkcası. Yanına da ufak bir jammer eklediler nolur nolmaz diye. Senin nasıl arkadaşların varmış abi ya? İşte bizimkisi de Baran.” dedi Mesut gülerek.
“Hadi lan oradan” diye sırıttı Baran. Üstündeki uzun parka ona bol geliyordu ama üşümemek için bugün kabul edilebilir bir moda taviziydi.
“Bu hafta gelip elektrifikasyon için küçük güneş paneli ve küçük bir su pompası da koyacaklar. Yoksa millet sorar bu elektrik nereye gidiyor diye” dedi Korkut.
“Acayip oldu ya bu işler valla. Askeriye işin içine gerince başka bir boyut kazandı. Sağol abi.”
“Olum birlikte yapıyoruz işte. Şimdi şu şeyi yüzdür de Yiğit abine biraz video falan atalım. Onlar da merak ediyordu noldu falan diye.”
“Edelim etmesine de boyun falan olmadan sadece denizaltıya benziyor bu alet.”
“Boş ver onlarında zaten merak ettikleri kısım o. Olaya askeri kafayla bakıyorlar yoksa kafası olmuş olmamış Yiğit değil belki ama diğerleri için pek de önemli değil.”
Birkaç adım daha atıp aracın yanında duran Tevfik ve Serhat Abinin yanında durdu. Serhat bir sigara tellendirmiş omzunu araca dayamış olanları izliyordu. Arif arabadan hiç inememişti bile. Yukarıdan işin hallolmasını bekliyordu.
“Nasıl ama? İzlemeye mi geldin yatırımını?”dedi Korkut gülerek.
“Hah bir binek araba parasını o elektölizörmüdür nedir onla toprağa gömdük. Bir şey de yapmıyor namussuz. Canavarın en sıkıcı kısmını bana kilitlemişsin.”
“Boynunu mu finanse etmek isterdin abi? Yani biliyorsun bu kurbanlık inek değil. Bacağını dalağını falan dağıtmıyacagız iş bittiğinde” diye güldü.
“Biliyorum biliyorum ama boyun daha iyi olurdu. Şu kız da gövdeyi acayip yapmış ya. İlk halini, maket olmadığını bilmesem, öyle bir şeyi denizde görsem altıma ederdim.” sigarasından bir fırt daha çekti.
“Ya dimi? İyi oldu ya ama bakalım boyun nasıl olacak. Ha bir de abi borcum borç aldığım parayı herhalde bir yıl falan sonra işler yolunda giderse öderim.”
“Ulan salak oğlan. Ben sana ondan mı verdim parayı. Baksana şu etrafına. Sayende güzel bir şeyin parçası oldum. Otelimden kaç aydır çıkmıyordum artık her gün hava almaya çıkıyorum. Ben zamanından o paranın fazlasını pavyondan tek gecede eziyordum be heey gidi günler. Şimdi en azından faydalı bir şey için harcamış oldum.Bir de ne biliyor musun?
“Ne abi ?”
“Özlemişim be Korkut. Böyle büyük aileyi, Van’ı gölünü, bir şeyi için çalışmayı özlemişim be. Ununu eleyip eleğini asmak bana göre değilmiş. Şu işler bitsin ben de açıcam oteli, düzenliycem. Gençleri alıcam işe senin yaptığın gibi. O yüzden sakın üzülme. Batarsa bu iş batsın. Şuraya kadar bile şu tarlada yapılanlarla yıllarca anlatılacak malzeme var. Bana uyar o yüzden.” dedi yaşlı adam. Kısa kir düşmüş sakalarını sıvazladı ve sigarayı tekrar ağzına götürdü.
“Hava soğuk ama ortam sıcak be. Umarım muvaffak olursun oğlum. Baban görse gurur duyardı seninle.”
“Valla arabayı sattığımı bilse bacaklarımı keserdi be Serhat amca.”
“Yok yoh. O bilirdi. Antika araba değerli tamam da nah şuradakinin değeri paha biçilmez.”
Korkut neşelenmişti. Üstüne giydiği rüzgarlığı biraz daha sıkı kapatıp mühendislerin yanına gitti.
Makine şimdi gölde yüzüyordu. İlk denemelerde yüzgeçlerin çalıştığı görülebiliyordu. Baran elindeki laptoptan şimdi bazı hareketler yaptırıyor bu sırada Merve video kaydediyordu.
“İyi yüzgeçler iyi gözüküyor...şimdi şöyle yap yirmi beş derecede tutalım Baran” diyordu Mesut. Baran yerdeki sırt çantasını masa yapmış laptopu kontrol ediyordu. Arkasında duran Mesut de ekranı izliyordu.
“Şimdi hızlanma hareketlerini yapalım. Son ki üç.”
Ve alet gözle görülebilir şekilde ileriye doğru atıldı. Hem de yandaki yüzgeçleri kullanarak.
“Sola dönüşü yapıyorum. Merve hazır mısın? Doğallığı falan için bakıcaz ya.”
“Kafası olmadan bir şey diyemem.”
“Napalım hayal et artık.” dedi Baran kızmıştı. Stress altında bir de böyle şeylerle uğraşamıyordu.
Alet güzel bir sola dönüş yaptı. Yüzgeçlerden sağdakiler su yüzüne çıktı ve gerçek tombul bir kuğu gibi dönüş yaptı yaratık.
“Çok, çok iyi ya. Lan Baran başardın sen bu işi.” dedi Korkut. Çıplak gözle bile ilk prototipele karşılaştırıldığında bir doğallık yakaladıkları anlaşılıyordu.
“Abi evet ama bir şey daha denemem lazım. Merve konuştuğumuz gibi flaş çekebilir misin?”
Baran gelip bilgisayarını kapadı ve artık haritadan aleti kumanda edemez oldu.
O sırada yanlarından Onur ile Selma belirdi.
“Deniyor muyuz? deniyor muyuz?” dedi Onur heyecanlı.
“Şimdi görücez bakalım” dedi Selma.
“Napıyorsun ,çarpacaksın aleti!” dedi Korkut korkuyla.
“abi bunu yapmamız lazım. Alet otonom olarak hareket edebilmeli. Küçük bir yazılımla yapay zeka ekledim. Basit şeyler ama daha da ekleyeceğim. Yani bir akşam Mesut ile konuşuyorduk ya bir şey olur aleti gözle göremezsek, haritada izleyemezsek. Ya da jammerların çalışmadığı aletin bir şekilde çalışmadığı bir duruma düşersek. Sonra Onur’a danıştık.”
“Ben de ona ufak bir yapay zeka yazdım. Şimdi bu alet gölde çok vakit geçirecek. Bize verdiğin paradan pazarlıkla biraz bir şey artırdık. Sonrasında da canavara fotoalgılayıcılar ve yer algılayıcıları koyduk.”
“Şimdi yattığı yeri tanıyor canavar. Etrafının haritasını çıkarıyor. Tıpkı bizim su altı robotunun barajın tabanını çıkardığı gibi. İleride bir durum olursa kafasından bu haritayı kullanacak.”
“Aynı zamanda yapay zeka standart bir zeka değil. Kuantum hesaplama prensiplerini kullandım. Yiğit abiye söyleyince ufak bir işlemci gönderdi. Tüm bileşenleri ve bilgileri bilmeden de harekete geçebiliyor alet.”
“Uzaktan kumanda iyiydi ya çocuklar. Ne gereği var?” dedi Korkut.
“Olur mu Korkut Bey. Diyelim ki sinyal kesildi napacak canavar? Eğer direk inine yani şarj istasyonuna geri dönerse bir iki böyle hatada yerini ele verir. Ve sinyal kesildiğinde de doğal davranması lazım. Hatta biz görmediğimiz zamanlarda da bir hayvan gibi davranması gerekecek. O yüzden birkaç senaryo için değişken birkaç hareket ve strateji ekledik.”dedi Selma.
Onur heyecanlıydı.
“Mesela bir yerden birilerinin onu izlediğini görüyorsa tam ters yöne gitmese de uzaklaşıyor veya dalışa geçiyor. Görüntüsü az olsun,kesin olmasın diye hareket etmeye başlıyor. Veya gölde motorlar var bunu arıyorlar ise dibe dalıp dipte bekliyor sesler bitene kadar. Tabi basit şeyler de var. Kimse yoksa falan enerjisi azalınca dolum istasyonuna yaklaşıyor.
“Yani karnı acıkınca inine dönüyor.” diye basitleştirdi Merve.
“Öyle de denebilir evet” diye güldü Onur.
Gençler heyecanlı heyecanlı birbirlerinin fikirlerini,sözlerini tamamlıyorlardı. Herkes Korkut’u etkilemek için yarış halindeydi.
“Tamam tamam biraz abartmışsınız ama zararı yok.”
“Yani yıllar içerisinde tabi yazılımı düzenleriz. Devam eden bir süreç”
“Yıllar mı? Bir yıl içerisinde bulunmazsak iyi bence. Birkaç habere çıkardıktan sonra hiç göstermemeyi planlıyorum.”
“Valla abi Yiğit abinin başka planları var o zaman. Yıllarca denizde dolaşıp, insanları şaşırtıp yakalanmayacak şekilde tasarlayın dedi bana.” diye bıyık altından güldü.
“Yıllar ha. İyi inandınız çocuklar valla. Ama yapın tabi arkanızdayım. Ne kadar iyi olursa o kadar iyi.”
“Önce problemleri çözmemiz lazım. Kafa bağlantısını tamamlayıp yüzeyleri birleştiricez. Bazı yerler silikon dış yüzeyde hala potluk yapıyor. O yüzden daha iş var.” dedi Merve.
“Biz bu problemleri kafaya takmadan önce bir canavarın kafasını takalım bence.” dedi Mesut gülerek.
“Bu ne kötü espri ya.” dedi Baran arkadaşına gülerek.
Merve Mesut’u kötü gözlerle süzdü. “Belki sana da bir espri modülü takarız” dedi kibarca kinayeli bir şekilde.
Van gölünün kenarındaki tarlada o gün herkesin neşesi yerindeydi.