Işık Çanakdüzü köyünü neredeyse terk etmek üzereydi. Kadir ve Cemal binek araçlarını biraz yukarıya çekmiş oturuyorlardı. Önlerindeki tombul şişe biralardan biri boştu, biri de bitmek üzereydi.
“Abi çok hızlı içmeyelim gece gece arabayla zor oluyor.” dedi Cemal.
“Olm tamam keyfimizi kaçırma. Sen Selda’yı anlat bize. Ne oluyor aranızda”dedi Kadir. Cemal’in yüzü güldü.
“Anlaşıyoruz işte abi. Ne diyeyim. Bence oluru var bir şeylerin.”
“Helal be! Anlat anlat” Kadir oturdukları arabanın kaportasından yere atlayıp sırtını gün batımındaki Van gölüne döndü.
Cemal “Daha fazlasını anlatmam için ikinci şişeyi açmam lazım abi.” diye gülerek ayaklarının dibindeki şişeyi uzanarak kaptı. Ama şişeyi ağzına götürmedi.
“Ee anlatsana oğlum. Şişeyi de açtın. Ne istiyon?”diye sordu Kadir. Sağ elindeki şişeden kabaca bir fırt daha aldı. Ama cevap arkadaşından gelmedi. Baktığında arkadaşının yüzü kireç gibiydi.
“Oğlum noluyo lan. Kalbin mi sıkışıyor. Konuşsana!” diye sarstı Kadir arkadaşını.
“Canavar...gölde. Canavar var.” Bu sırada gözünü uzaktaki bir noktadan ayıramamıştı.
Bu sefer arkasını dönüp göle bakan Kadir’di. İlk önce tam seçemese de ileride birden arkadaşına neredeyse inme geçirten şeyi gördü.
Uzun bir boyun gölünde dört yüz metre kıyıdan açığında, sudan çıkmış salınıyordu. Dev gibi bir şey olmalıydı. En az sekiz dokuz metrelik bir kafası vardı. Dikkatlice bakıldığında kafanın altında suda bir sırt da görülebiliyordu. Boynun arka tarafı perdeliydi ve bittiği yerde perdeli kaslı ayaklar vardı. Hayvan sakince suda ilerliyor, arada bir kafasını daldırıp denizden bir şeyler yakalıyordu.
“Oha oha. Harbi gerçekmiş! Ne kadar da büyük.”
“Evet ,evet sen de görüyorsun değil mi! İşte orada.”
“Yahu bu canavar, Van gölü canavarı. Kaç yıldır yoktu.”dedi Cemal.
“Hemen Selda’yı aramam lazım.”
“Ya sıçtırtma Selda’na. Şu telefonunu aç şu olayı çek. Çabuk çabuk. Dalıp gitmeden.”
Heyecanla ceplerinden akıllı telefonlarını çıkarıp çekime başladılar. Arada da videoya konuşuyorlardı. Hayvanın gölgesi eğik güneş ışıklarıyla gölün yüzeyine yansıyordu.
“Ulan ne şanslıyız ha. Biz çekene kadar giderdi. Şu ortama bak. Yılda kaç gün Van gölü böyle açık gözükür ki.” İki genç çekimlere devam ettiler. Bir noktadan sonra yaratık koca cüssesini göstererek bir balina edasıyla göle daldı.
Onlardan birkaç kilometre uzakta Merve Baran ile konuşuyordu.
“Çektiler mi? çektiler mi?”
“Yani evet şu görüntülere bakacak olursan ellerinde telefonları görebilirsin.”dedi sevinçle. Son tahlilde ekledikleri askeri kameralar ilk işe yarayan sensörler olmuştu. Çok şanslıydılar. Canavarlarını görecek hem birilerini bulmuş, hem de çekim almalarınısağlamışlardı. Normalde
askeriye ile protokol olarak beş dakikadan fazla su yüzünde gözükmemek üzerine anlaşmışlardı ama bu ilk sefer reklam amaçlı olarak canavarı bir on beş dakika su üstüne tutmuşlardı.
Sonra hikayeyi anlatırken Baran, zaten daha az suyun üstünde tutsaydık o iki çakır keyif biraz zor çekimleri yapardı ,ilk beş dakika kaskatı kala kalmışlardı diye kendini savundu.
*********************
Akşamüstü tatildi. İlk defa yaratık onlardan ayrı şekilde su altında bir yerlerde yatıyordu. Hesaplarına göre onu yılda bir kere kızağa çekip bakım yapmaları gerekecekti. O da bekleyebilirdi. Gidip dışarıda bir yemekle bu durumu kutlayamazlardı, dikkat çekmek istemiyorlardı. Ama otelin küçük restoranından Korkut dışarıdan yemekler ayarlamış, sofralar kurulmuştu. Hala otelin orasında burasında elektrik kabloları, plastik muşambalar ve paket artıkları vardı. Oteli açmadan bütün bunları temizlemeleri gerekecekti. Ama bu akşam dinlenme ve alkış zamanıydı.
Herkes yerine oturunca Korkut en baştaki koltuğundan kalktı ve yarı dolu bir beyaz şarap kadehini havaya kaldırdı.
“Dostlarım, Kriptid ekibinin değerli üyeleri, bugün bu masada sizinle olmak beni çok mutlu ediyor. Bir hayal ile başladığımız yolculuğa nihai sonucu ulaştık. Ne olursa olsun bir çok emek harcadık ve ilerileme kaydettik. Bugün gördüğümüz şeyi Van gölünde biz de görsek hiç şüphesiz bu efsanenin anlatıcılarından olacaktık. Şimdi sponsorlarımızdan Halil komutana söz vermek istiyorum.”
Baran elindeki laptopu misafirlere bakacak şekilde çevirdi ve koydu.
“Arkadaşlar işin sonuna geldik. Her birinizin eline sağlık, işin bir gizliliği olmasa gelip sizi kucaklamak isterdim. Bugün ilk haberler ortamda yayılmaya başlandı. Asıl askeriye için önemli olan kısım bir bakıma şimdi başlıyor. Meraklı gözler denizaltımızı bulmak için uğraşacaklar. Hedefimiz en iyi sistemlerle bile uzun bir süre bu Canavar senaryonusu ayakta tutabilmek. Ama daha şimdiden su altı otonom sistemleri için bir sürü bilgiyi topladığımızı söylemek yanlış olmaz. Başta biraz gülerek başladığım bu projeye Yiğit’i ve beni dahil ettiğiniz, bu efsanenin bir parçası olmamıza izin verdiğiniz için çok teşekkür ederim.”
Odada bir alkış koptu. Tabi karşılarında kurmay albay olunca grup çok coşamadı ama omuzları dik ve yüzleri gülüyordu. Sonrasında sırayla teşekkürler edildi. Laptop kapatıldı ve millet biraz daha yemek havasına döndü.
O sırada Korkut arkaya sıvışarak küçük yazıhanesine gitti ve kendi laptopunu açtı. Daracık loş odada şimdi Yiğit ile konuşuyordu.
“Noldu abicim bir sorun mu var?” dedi Yiğit meraklı. Az önce milletle konuştuktan sonra böyle bir çağrı beklemiyordu.
“Teşekkür etmek için aradım Yiğit. Sen olmasan, Halil Komutan olmasan sonuna kadar gelemezdik. Seni bu işin içine çektiğim için kusura bakma.”dedi Korkut mahcup. Biraz elleri titriyordu bu işin sonuna gelmiş olmalarına hala inanamıyordu. Sinirleri hala gergindi.
“Oğlum şaka mısın sen? Tamam ilk başta sana iyilik olarak başlamış olabilir ama şu durumumuza baksana. Asıl sen sağol. Halil Komutan demin dediklerinin hepsini kastetti. Ne kadar prestijli bir proje oldu bu haberin var mı?”
Korkut acı şekilde sırıttı. Kafasındaki saçları sıvazladı. Stresli olduğunda istemsiz olarak hep böyle yapardı. Başını ellerinin arasına alıp dirseğini küçük masasına dayadı.
“Bilmiyorum ya çok para harcadık. Belki şimdi bile foyamız ortaya çıkmış olabilir. Sonra bütün her şey uçmuş, gitmiş olarak. Bunun stressindeyim. Sonra o çocuklar o kadar çalıştılar ama ne bir Cvlerine koyabiliyorlar ne yaptıklarından bahsedebiliyorlar. Onlara nolacak?”
Yiğit hınzırca gülümsedi ekranın diğer tarafından.
“Para ha. Şu Baran var ya, hatırlarsın ilk bağlantıyı yaptığında alet su almıştı neredeyse gölün dibindeki canavar oluyordu hani?”
“Ee evet hatırlıyorum tabi. Sonra çok uğraştı o su altı zımbırtısına”dedi Korkut
“Aynen. O kadar uğraştı ki çok iyi bir su altı hidrojen pompası ağızlık patenti geliştirdi.O bile bu projenin tümünü on kere amorti eder. Niye yapabildi biliyor musun bunu peki?”
“Niye?” dedi Korkut ,Yiğit’in ona cevabı söyleyeceğini bile bile oyununu oynadı.
“Çünkü arkasında sen vardın. Onu rahatlattın, hata yapma şansı verdi ama aynı zamanda çok çalışacak kadar sana mahcup hisseti. Zaten olmayan bir şey olduğu için yeni şeyler denemekten kaçınmadı ve sorumluluk aldı. Bu ne kadar zor karşılaştığımız bir şey biliyor musun? Nerdeyse hiç. Ya işe girenler deneyimsiz ve fikir konusunda korkak oluyorlar ya da deneyimli olanlar birşeyi bir şekilde yapmayı biliyorlar. Bu yaratıcı alanı yaratan sensin. Hem biliyor musun Mesut ve Baran için uzun dönemli kontrat yaptık bile. Diğerlerine de referans olarak adlarımız verdik. Proje ayrıntısı vermesek bile iyi yerlere gidebilirler ve dışarıdan bazı konularda silahlı kuvvetlere danışmanlık verebilirler. Özellikle onur ve Semra’nın bizim IHA projelerinde yer almalarını çok istiyorum şahsen.
“Peki ya Merve?”dedi Korkut.
“Senin de hiç utanman yok” dedi Yiğit gülerek “Ona da yaptık bir şey ya merak etme. Yeni doğa tarih müzesinde çok iyi animatronik yaratıklar yapacak. Oradan zaten filmciler onu kapış kapış alırlar.”
“Tamam tamam. Diyorsun ki her şey yolunda.”
“Fazlasıyla yolunda Korkut. Sen sağol. Hala projenin şefi gibi davranmanı adamlarını kollamana ama tam puan benden” dedi gülerek. “Şu Önümüzdeki günler sana bu Crpyptid projesinde daha da çok görev düşecek”
“Ne gibi, iş bitmedi mi?”
“Hayır asıl şimdi operasyona kısmına geçtik. Sen bizim toplumdaki gözümüz olacaksın. Yaratığın ne zaman çıkıp ne zaman uyuması gerektiğine sen karar vereceksin. Hem merakı canlı tutacaksın hem de foyamızı ele vermeyeceksin. O iş sende. Şimdi git tadını çıkar şu işin yahu. Biraz rahatla. İyi geceler dostum.”
“İyi geceler Yiğit, sen de sağol”